Gezi Günlüğü'me Amsterdam ile
devam ediyorum. Bir önceki yazı bildiğiniz Prag ile ilgiliydi. Gezileri pek
sırasıyla yazamıyorum. En son Twitter'da oylama yapmıştım ve en çok istenen
Amsterdam olmuştu. Lafı fazla uzatmadan hemen Amsterdam gezisi hakkında
ayrıntılara geçiyorum.
2015
Aralık ayındaki Christmas tatilini Enes ile değerlendirmek istedik ve Brugge,
Brüksel, Amsterdam, Krakow rotası çizdik. Tabii hiç bir şey
planlandığı gibi gitmiyor. Bunu da ilerleyen gezi günlüklerinde
anlatacağım.
26-30 Aralık 2015 tarihleri arasında Amsterdam'da 4 gece 5 gün kaldık. Zaten ilginç
olaylar Amsterdam'a ayak atar atmaz başladı. Hostel ayarlamamıştık ve Christmas
tatilinin orta yerinde boş yer nasıl bulacağız gerilimi ile yaklaşık 2-3 saat
hostel aradık.
O Hostelworld.com
senin, bu Couchsurfing benim derken özümüzden kopmadık ve sonunda Mevlana
Hotel'de, evet yanlış duymadınız, Amsterdam'ın orta yerinde Mevlana
Hotel'de kaldık. İstesek,
olmaz... Biraz yerimiz dardı ama o an bulabileceğimiz merkeze yakın olan en iyi
yerlerden birini bulmuştuk. İlk iki gece burada kaldık.
En
azından iki gün kafamız rahat dedik ve çantalarımızı hostele attığımız gibi
gezmeye çıktık. Açıkçası Amsterdam'ın yerleşim şekli benim gibi navigasyonu iyi
olan birini biraz zorladı. Her sokak, her köşe mi birbirine benzer...
Hemen Dam
Meydanı'na doğru yürümeye başladık. Meydan o kadar kalabalıktı ki, etrafa
hemen bir göz atıp kaçalım dedik.
Dam
Meydanı'nda Amsterdam Kraliyet Sarayı, Ulusal Anıt ve
ünlü Madame Tussauds Müzesi var. Madame Tussauds Müzesi biraz pahalı olduğu
için o paramızı Van Gogh Müzesi'ne sakladık ve etrafı gezmeye başladık.
Buralarda bir çok restoran ve hediyelik eşya satan yerler görebilirsiniz.
Buradaki Leidsestraat'ı İstiklal Caddesi'ne çok benzettim, adeta
İstanbul'da gibiydik.
Yeme-içme konusunda tabii ki de etrafta bir sürü waffle ve French
fries satan yerler göreceksiniz. Neredeyse bütün öğünlerimizde French
fries yediğimizi söyleyebilirim. Bu kadar mükemel bir lezzet yok bence. Ef sa
ne.
Ayrıca
milli gururumuz olan Simit Sarayı Amsterdam'da da mevcut.
Orada bol bol, simit, poğaça tarzı karnınızı doyuracak şeyler bulabilirsiniz.
Bizim gittiğimizde çok kalabalıktı, buraya yabancıların ilgisi de çok fazla.
Eğer "ben
bir oturup dinleneyim, bir kahve içeyim" derseniz de sahiplerinin
çok tatliş iki teyzenin olduğu Zuivere Koffie'ye uğrayabilirsiniz. O kadar
huzur dolu bir yer ki...
3.
günün sabahında diğer hostele geçtik. Diğer hostelin adı ne dersiniz? Shelter City Christian Hostel. Açık ara
en uygun fiyatlı hostellerden biriydi. Burası da ayrı bir yazıyı hak etmiyor
değil... Burayı biraz hayal etmenizi sağlayayım. Adeta Hristiyanların
cemaat evine düşmüşüz gibi düşünebilirsiniz :D Hababam Sınıfı
filmlerindeki yatakhaneleri hatırlarsınız. Kızlar, erkekler ayrıdır.
Yatakhaneler koğuş sistemindedir. Bense 16 kişilik buna benzer bir odada
kaldım. Enes ise ikinci kattaki erkekler koğuşunda :D Ama o bile eğlenceli ve
mükemmel bir anıydı benim için. Enes ile sadece hostelin girişinde ve yemekhanede
buluşabiliyorduk. Hosteli biraz araştırdığınızda anlayacaksınız. Girişteki "God
loves you" yazısını hiçbir zaman
unutmayacağım... asdfg
Ayrıca
hostelin Red Light District'in ara sokağında olması da ayrı bir
ofsayt. Mükemmel bir sınama sistemi, tebrikler. Gerçekten çok eğlendim.
Hazır Red Light District demişken, burada hiç
fotoğraf çekmediğimi fark ettim. Etrafa bakıp Enes ile sürekli kritik yapmaktan
dolayı olabilir :p
Artık
şu meşhur "I Amsterdam" yazısının oraya gitmeyelim
mi ya? Hadi gidelim. Giderken de etrafa bakıp manzaranın keyfini çıkaralım. O
yüzden bir kaç tane fotoğraf ile sizi baş başa bırakıyorum.
Amsterdam'ı
kesinlikle bisiklet ile gezmenizi tavsiye ederim. Özellikle kısıtlı zamanınız
varsa bu sizin için kurtarıcı olacaktır. Ortalama 7 €'ya bisiklet
kiralayabilirsiniz.
Tekne
ile de kanalları gezmeyi unutmayın.
I Amsterdam yazısının
olduğu yere giderken sizi öncelikle bir ulusal müze olan Rijksmuseum karşılıyor.
Müzenin
içinden geçip I Amsterdam yazısının olduğu yere çıkıyorsunuz.
Turistlerin
kutsal yerine hoş geldiniz. Bir aykırılık yapıp bu yazının önünde fotoğraf
çekilmedim. Böyle de çılgınım. -boşluk bulamadı-
Christmas
tatili olduğu için kurulan bir çok pazar vardı. Adeta festival havası hakimdi,
çok keyif aldık. Bu manzaraya bakarken hemen arkanızı döndüğünüzde ise Van
Gogh Müzesi'ni göreceksiniz.
Müzeye
girmek için o kadar uzun bir kuyruk vardı ki, beklediğimize tabii ki de değdi,
hem de her dakikasına... Müzeye girdiğinizde ayrı bir dünyaya girmiş gibi
oluyorsunuz. O internette araştırıp hikayesini öğrenmeye çalıştığınız eserleri
karşınızda gördüğünüzde insan gerçekten duygulanıyor ve o dünyanın içinde
kayboluyor. En az 2 saat içeride kalmışızdır. Hatta Enes'i sadece müzenin ilk
girişinde ve çıkışında gördüm. Etrafınızdaki dönen dünyayı o kadar çok
unutuyorsunuz ki, büyülenmiş gibi o tabloların başında dakikalarca
kalabiliyorsunuz.
Müzeye
giriş 17 €. Değer mi? Evet, kesinlikle değer. Müzeye girerken bütün
eşyalarınızı girişe bırakmanız gerekiyor. Fotoğraf çekimi yasak. Müze içindeki
hediyelik eşya satılan bölümden ise mutlaka bir şeyler alın.
|
Gizli çekim: yine olsa yine çekeriz ❤ |
Amsterdam'da Çiçek Pazarı'nı mutlaka gezin. Ben
oradan içinde papatya tohumu olan minik bir saksı aldım. İlerleyen zamanlarda
sulayıp büyüteceğim artık.
Artık
5. günün sabahında etrafı kısa bir tur daha atarak Berlin aktarmalı otobüs ile
yılbaşı için Krakow'a geçmek için yola çıkmıştık.
Amsterdam
bizim için bol bol yürümeli ve keşfetmeli bir gezi oldu, en kısa zamanda tekrar
gelmek dileğiyle! ❤
Sorularınızı,
düşüncelerinizi ve yorumlarınızı bırakmayı unutmayın!
Snapchat'ten takip etmeyi unutmayın; "minecanan"
Bu sitede yer alan görsel ve yazılı içerik yazarın izni olmadan kullanılamaz ve kaynak/link gösterilmeden paylaşılamaz.
Etiketler: amsterdam blog, amsterdam gezi, amsterdam gezi rehberi, amsterdam gezilecek yerler, amsterdam'ta neler yapılır, erasmus, gezi günlüğü